Yeni Ev (ve lanet odada bıraktıklarım)

8 yıldır ailesinden ayrı ve çoğu zaman kendi evinde yaşayan birisi olarak, ev hayatının benim için önemi çok büyük. Her ne kadar hayatın sokakta olduğunu bilsem de, sokağa çıktığım zaman hayatı aramak yerine bir çok kişinin yaptığı hatayı yapıyorum. Ucuz bir barda kim olduğunu bilmediğim insanların saçma sapan şakalarına daha saçma sapan şakalar ile cevap verip, sözüm ona eğleniyormuş gibi yapıyorum. Alkol bazen rol yapma yeteneğimi gayet arttırabiliyor, hepsi bu. İşte bu yüzden çoğu zaman evde olmayı tercih ediyorum.

Ev hakkındaki en temel düşüncem, herşeyden önce evin (yaşadığım yerin) tüm dünyanın sıkıntısını dışarıda bırakabildiğim, kendimi güvende hissedebildiğim, yalnız kalabildiğim ve huzur bulabildiğim bir yer olması gerektiğidir. Evden sanırım bir çok insana nazaran çok daha fazla şey bekliyor olabilirim ve bu beklentilerimden bir tanesi bile olmadığı zaman ciddi buhranlar yaşayabiliyorum.

Tabii Ankara'da yaşarken tüm bunlar benim için yeni şekillenen şeylerdi. Üniversitenin ilk yıllarında bana, bir eşyasını dahi taşımadığım dayalı döşeli bir ev verilmişti. O evde geçen üç yıl, şu an bir evden beklediğim herşeyle beraber geçmişti. O yüzden İstanbul yılları ilk başta çok zorlu geçmişti. Vadi yurtları diye bir yer vardır itü'de. Bana sorarsanız bir çeşit maymunlar cehennemidir. İki yıl boyunca orada göçebe hayatı yaşadım. Belki o günlerinde kendine has bir hikayesi vardır ve günün birinde anlatılması gerekir. Şu an için asıl macera oradan çıktıktan sonra başlayandır.

İlk önce bir kaç aylık bir Üsküdar maceramız olmuştu. Tam bir hayal kırıklığıydı. Hayatımda kaldığım en kötü yer olan o eve dair hatırladığım en güzel şey oradan taşındığımız gündür. Ki o da soğuk bir kış günüydü. O soğuk kış günü kombisi henüz çalışmayan Kurtuluştaki eve taşınmıştık. İki ay boyunca evdeki tek ısı kaynağım deliler gibi ısınan notebook'umdu. Ama yine de o evde huzur bulmaya başlamıştık, işler yolunda gidiyordu, daha da iyi olacaktı. Ama sonra rögar tıkandı. Tam rögar tıkanırken bizde en alt katta oturduğumuz için ve rögar kapağının tam bizim mutfağın altında olduğu için tüm olan bitene en yakından şahit olduk. Sonra rögar tıkanmaya devam etti. En sonunda dayanamadık ve Harbiye günlerine başladık.

Harbiye günleri şu an inanması güç gelse de iki yıl kadar sürdü. O ev içinde anlatabileceğim bir çok anı vardır. Hatta iyi anılarım eminim kötü anılarımdan çok daha fazladır ama oraya dair sahip olduğum iki sıkıntı bugün oradan ardıma bile bakmadan gitmeme sebep olmuştur. Birincisi artık camdan dışarı bakabilme, büyük camlara sahip olabilme ve bir odaya hapsolma hissinden kurtulma ihtiyacıydı. Karanlık ya da küçük odalarda yaşamak artık kendi evimin içinde boğulmama sebep oluyordu. Elbette insan isterse bir pislik çukurunu bile cennete çevirebilir fakat o şevke sahip olmak benim için oldukça zordu. İkinci sıkıntım ise yanlış ev arkadaşları idi. Çoğu zaman bir evi paylaşmak için doğru insan olmadığımı düşünmeme rağmen ilk iki ev arkadaşım ile işler gayet yolunda gitmişti ama son ev arkadaşım yüzünden kendi evimde kaybettiğim huzuru sanırım talihsiz arkadaş evden gittikten sonra bile bulamadım. Sanırım sık sık apartmanımızı ziyaret eden hırsızlarında bunda biraz payı olabilir. Tüm bunların üstüne o küçük odaya tekrar sıkışmak zorunda kalmak ise herşeyi daha da kötü hale soktu.

Ve arkama bile bakmadan çekip gittim, giderken üzerimdeki tüm sıkıntıyı o lanet oda da bıraktım (yeni sıkıntılar için yere ihtiyacım vardı).

Şimdi Fındıklı'da oturuyorum ve belki de hayatımda ilk kez suratıma ışık vurarak uyanıyorum. Henüz yerleşme işlerini (üç hafta olmuş olmasına rağmen) tam olarak bitiremedim. Mesela hala yatak alamadım ve kanepede yatmaktan her tarafım tutulmaya başladı. Üstelik iş ve okulun aynı anda ciddi bir yoğunluk kazanmaları evde geçirebildiğim zamanı gayet azalttı. Tüm bunlar yeni evime adapte olmamı zorlaştırıyor. Ev konusunu benim kadar içselleştirdiğin zaman zaten yeni bir eve alışmak zaman alan bir şey oluyor. Bu yüzden henüz yeni evimde aradığım herşeyi bulabildim diyemiyorum. Ama bu sefer şunu daha önce hiç bir evimde hissetmediğim kadar çok hissediyorum. Kıçımı kaldırıp arayabilirsem, hiç bir evimde olmadığı kadar kolay bulabileceğim.

Cumartesi Gecesi Ateşi Pazar Sabahını Tutuşturursa

İstanbul'a geldiğimden beri en son ne zaman bir cumartesi gecesi canlı müzik dinlemiştim? Hmm dün geceden öncesini cidden hatırlamak çok zor. Eskiden, Ankara'da yaşarken (her ne kadar bağnaz bir black metal dinleyicisi olsamda) cumartesi akşamlarını loş bir gaz odası olan Keyif'de geçirmek yerine canlı müzik olan mekanları tercih ediyorduk. Çalan müzik kendimizi bulduğumuz müzik değildi. Ama çalan şarkılara eşlik edebilmek, boynunu koparmadan eğlenebilmek güzeldi. Üstelik bu gibi mekanlarda biten her gecenin ardında Tiamat kokan bir yalnızlık kalırdı. Yaşamaya alışkın olduğum bir sıkıntı. Pazar sabahları dün geceden elimde ne kaldığını düşünmenin bile kendine has özel bir yeri varmış hayatımda.


Dün yıllardan sonra ilk kez bir cumartesi gecesini canlı müzik dinleyerek geçirdim. Üstelik dinlediğim performans da ortalamanın üstündeydi. Müzik sanırım benim gibi yaşan insanlar için zaten hayatının her yerinde olan, hayatına soundtrack olarak eşlik eden bir şey. Ve çoğu zaman o kadar derin bir yerde ki müzik, onunla eğlenmenin nasıl bir şey olduğunu unutabiliyoruz. Zaten bazen eğlenmek ne demek onuda unutabiliyoruz ki bu sanırım benim başıma çok sık geliyor.


Yıllar sonra bir cumartesi gecesini canlı müzik dinleyerek 5 yıl öncesinin ruh haline sadık kalarak geçirip, bir pazar sabahını da Tiamat kokan bir yalnızlıkla göğüslemek her halde şu günlerde başıma gelebilecek en iyi şey olsa gerek.

Bir kaç güzel video klip

Paradise Lost'un muhteşem klibine tepkisiz kalamayınca aklıma gelen bir kaç güzel klipten daha bahsetmek istedim. Hatta uzun süredir bu makalenin planını yapıyorum. Planlar yapmaktan hiç bir şey yapamaz hale geldiğim için, erteleye erteleye ömrüm tükendiği için kabaca aklıma gelen bir kaç kliple idare etmek zorunda kalıyorum... Bir gün bende işini doğru yapan bir blogger olacağım.

Therapy? - Diane



Metallica - One




Rammstein - Mutter




Tiamat - Brighter Than The Sun