Çıkan Kısmın Özeti

Off gene çok uzun zaman oldu. Bu kadar büyük bir ara vermek niyetinde değildim ama bir şekilde hep önceliklerim burayı es geçmemi sağladı. Genelde böyle şeyleri kendime kötü davrandığım zamanlar yaparım, atlanmaması gereken şeyleri kendime kötü davrandığım zamanlar atlarım. Şunu dürüstçe söyleyebilirim ki 30 Marttan beri olan şey tam olarak bu değil. Ama ne yazık ki olan şey bunun tam tersi de değil. Neyse ki konumuz bu değil ama daha da kötü olan şey ise konunun ne olduğu henüz belli değil.

Burasının dışında yazı yazdığım yerlerde genelde konu bulmak gibi bir derdim yoktur. Anlatacağım şeylerin odak noktaları buradaki kadar elle ve özenle seçilmemiştir. Buranın farkı buydu ve bugünden sonrada öyle olmasını dilerim. Fakat bu gece bu talihe sahip değilim. Diğer yandan yakamı bırakmayan bir yazma dürtüsü var (eskiden olsa istek derdim, eskiden çok sık olurdu böyle şeyler) ve onu daha fazla görmezden gelemiyorum. Genelde böyle konusuz gecelerde, nöronlarımın standart olarak ürettiği karamsarlık (birazda alkolün yardımı ile) rotamı belirler. Fakat yazmak için başına oturduğum platform burası olunca, kendimi kötümserliğin güvenilir kollarına da bırakamıyorum.

Anılara geri döndüğüm zaman ise daha absürt bir portre ile karşılaşıyorum. Elbette yaşadığım bir sürü anlatılmaya değer anı vardır (eğer yoksa bile şu anda bunu itiraf edecek durumda değilim, hala enteresan sayılabilecek bir hayatım olduğunu düşünüyorum, kısmen) lakin şu sıralar bir çoğu aklıma gelmiyor. İster istemez günün üzerimizde bıraktığı ağırlık anılarımız üzerinde de etkisini gösteriyor. Ama ben tutupta hareketli kitaplardan, kurumsal reikiden ya da ileri düzey seo tekniklerinden bahsetmek istemiyorum (ileri düzey seo tekniklerini öğrendiğim zaman belki bahsederim :P ). Belki biraz requirement engineering'den bahsedebilirim (bak bu cidden anlatmaya değer bir konu) ama şu an için ikinci kadehi bitirmek üzereyim ve üçüncü kadeh de gelecek gibi görünüyor, evet şartlar buna kesinlikle uygun değil. Peki 30 Mart ile 24 Haziran arasında hiç mi bir şey olmadı?

Yani dertler, kederler, mesailer, dersler, ödevler ve üzerine nereden nasıl bindiğini bilmediğin sorumluluklar dışında hiç mi bir şey olmadı? Biraz düşünelim, olaysız bir 1 Mayıs'ta Taksim Meydanında işçi bayramını kutlamıştık, güney kampüste alkolü fazla kaçırıp eş dost bir birimizin üzerine yürümüştük (eş dost bir birimizin üzerine yürümek bizde ata sporudur), sonra john Malkovich'i sahnede izlemiştik. Ve sanıyorum o gece sıkıntıdan ölmediysem her halde sıkıntıdan ölme konusunda daha fazla endişelenmeme gerek yok. Evet her geçen gün biraz daha sıkıcılaşan hayatımda aradığım cevap kesinlikle operada değilmiş onu çok sert bir dersle öğrendim, John Malkovich ve bir sürü meşhur insan (bir sürü ünlü insan gördük o gece) dahi hafifletemedi dersin üzerimdeki ağırlığını. Başka da bir şey gelmiyor aklıma.

İçsel yolcuğumuzun (yürü bea!!!) dışında kalan alanda çok da enteresan bir şeyin olmayışı da gösteriyor ki geçtiğimiz süre boyunca hayatımda iş ve okuldan başka pek bir şey olmamış (herşeyi de buraya yazamıyoruz, ama yazmadıklarımızda da çok enteresan bir şey yok). Peki okul ve işten ibaretleşen dünyamda olaylar nasıl gelişti?

Öncelikle okulun bu dönemini de kazasız belasız atlattık ve bu konu hakkında endişelenmeyi bir sonraki döneme kadar erteliyorum (bu muhteşem bir şey).  İş konusunda da halen kovulmamış olmanın getirdiği rahatlıkla idare ettiğimi söyleyebilirim. Performanstaki negatif ivmelerin anında kovulmaya dönüştüğü bir sektörde çalıştığım için (reklam sektörü ve hayır, reklamcı değilim) işin stresinin normalde olandan daha fazla olduğunu düşünüyorum. Şunu gönül rahatlığı ile söyleyebilirim, bir önceki iş yerimde çok çalıştığımı düşünyordum. Sanırım biraz da çok çalıştığımı düşünmek istiyordum (kim bilir bunun altında da ne biçim hastalıklı düşünceler vardır). Şu an ise o zaman ki çok çalışma standartlarım ile şimdiki standartlarım arasında ciddi bir uçurum görüyorum. Bak şunu öğrenmek çok enteresandı; insan keyif aldığı ve mutlu olduğu bir işte çalışırken fazla mesaiyi bir işkence edası ile yaşamıyormuş. Ama bu seferde huzuru kaçıran yarın ne olacağının belirsizliğiymiş. Üstüne üstlük yarın ne olursa olsun bir sonraki günü hiç bir şey garantilemiyormuş (acı bir dersti bunu öğrenmek).

Şu günlerde yüreğime su serpen şey ise yazın gelmesi ile okulların kapanması ve haziran sonu ile birlikte reklam sektörünün durulması. Yani gene çok enteresan şeyler yaşabileceğimi sanmıyorum ama en azından iş ve okul dışında birşeyler yaşabileceğim bir zamanım olacak. Muhtemelen onu da oyun oynayarak ve ya kelebek avlayarak (ehi) geçiririm. Olsun ya eski anılardan bir şeyler ayıklarım ya da yazmaya değer bir oyun oynarsam onu yazarım.