Saffah'ın boks ile imtihanı

Hayatım boyunca hiç bir zaman spor konusunda başarılı ve tutkulu bir adam olmadım. Küçükken bir ara arkadaş çevremin hepsi basketbol kursuna gittikleri için bende gitmiştim. O zamanlar orta okuldaydım ve yazın bizim taşrada yapılabilecek daha iyi hiç bir şey yoktu. Zaten basketbolda da pek bir numaram yoktu. Öylesine gidip geliyorduk demekte istemiyorum, baya baya kondisyon yapmıştım ama dünyaya ismimi basketbolla tanıtacak gibi gözükmüyordum (şimdi hiç bir şey ile tanıtamayacak gibi gözüküyorum). Hatta kurstan sonra yıldız takımına bile girmiştim lakin genelde maçlarda yedek klübesinde vakit geçirirdim (doğruya doğru). Yaşadığımız en ciddi tecrübe ekip olarak şu an neresi olduğunu dahi hatırlamadığım bir şehirde basketbol turnuvasına katılmıştık. Zaten bir maç bile kazanamamıştık. Sonrasında orta okulu bitirince daha değişik mevzulara merak sarıp, arkadaş grubunun da öss için takımdan ayrılmasından güç alıp spor hayatıma son verdim. Benim için çok da zor bir karar olmamıştı.

Daha sonrasında, spor ile alakalı teğet geçmelerim hep "ulan kilo alıyoruz, ulan bizde niye six pack yok" gibi haklı kaygılar doğrultusunda olmuştu. Bir ara ablamın yanında kalırken, onun kondisyon bisikleti ile feci haşır neşir olmuştum. Hatta kendimce efsane bir program uyguluyordum, 15 dakika bisiklete binip sonrasında 30 mekik 15 şınarf gibi bir programım vardı ve bunu 4 set olarak uyguluyordum. Lakin bunu da bir alışkanlık haline getiremiyordum, en fazla bir ay aralıksız yapmışımdır. Arada sırada tekrar gaza gelip mekik çektiğim oluyordu ama hep "yarın spora başlarım arkadaş" hissiyatı sayesinde gönül rahatlığı ile erteliyordum bu küçük sporuda (zaten ömür geçti gitti herşeyi erteleye erteleye). En son yaz başında fitness tarzı bir yere gidip six pack için elimizden geleni yapmaktı niyetimiz ve elbetteki o da yalan olmuştu.

Ama sonra Özgür yanıma taşındı ve herşey değişti. Öncelikle şu konuya açıklık getirmek isterim. İnsanın ev arkadaşı boksör olunca olaylara yaklaşım biçiminiz yavaş yavaş değişmeye başlıyor. Mesela ben hoşgörüden ve şiddet karşıtlığından daha çok bahseder oldum. Fakat bir yandan da bir kodun mu oturtabiliyor olmanın nasıl şahane bir his olduğunu düşünürken buldum kendimi. Ve nitekim bir süre önce antremanlara başladım. Hocamızın adı Şemsettin. Kendisi en azından 60-70 yaşlarında olup tanıdığım bir çok 40-50 yaş arası insandan genç gözükmekte. Lakin iyi niyetli ve görmüş geçirmiş birisi kendileri. Şemsettin hocadan özellikle bahsetmek istiyorum, zira ilk iki antremanı kendisi ile yaptık ve her ne kadar çok yorulduysakta mekandan ayaklarımızın üstünde çıkmayı başarmıştık. Hatta ben bir kaç hafta içinde sol ile süründürüp sağ ile öldürmeye başlarım diye düşünüyordum. Bunda Şemsettin hocanın fiziğimi boks için çok uygun görmesininde payı vardı sanırım. Yani herşey yolundaydı, fakat sonra İbrahim hoca geldi ve herşey değişti.

İbrahim hoca ile yaptığımız ilk antremandan aklımda kalan şeyler acı, keder, acı, uzuvlarını hissedememe, acı, ölüp kurtulmayı dileme ve acıydı. Şemsettin hoca ne kadar benim ham oluşumu ve sportif olmayışımı anlıyorsa, İbrahim hoca da bunları zerre umursamıyordu. İbrahim hoca ile yaptığımız ısınma haraketleri bile çok acayipti. Adamın gösterdiği hareketi anlayıp yapana kadar adam hareketi değiştiriyor, dinlen dediğinde daha nefes alışımı düzenleyemeden başka ne olduğunu anlamadığım harekete geçiyordu. Isınma hareketleri bittiğinde ısınmayı bırak çoktan yorulmuş hissediyordum oysa daha işin başındayıdık(Adamın ısınma hareketlerini yaptırışı Yiğit Özgür'ün hızlandırılmış ingilizce kursu espirisini hatırlatıyor bana).



Isınma hareketleri bitip iş yumruk atmaya gelince kollarım ile aramda ne kadar kırılgan ve hassas bir ilişki olduğunu hissettim. Boşluğa yumruk atarken bile yorulan ben (atın bakalım boşluğa omuz seviyesinen yirmi yumruk, yaaa nasılmış?) birde eldiven takıp hoca ile egzersiz yapmak durumunda kalınca oracıkta ruhumu alması için allaha dua eder hale geldim. Şemsettin hocanın anlayışlı, hoş görülü hali gitmiş yerine karete kitteki kobra takımının lideri olan manyak adam gelmişti. Sanki yarın ölüm turnuvasına katılacakmışız gibi bir ciddietle hoca yumruk atmamı istiyor, ben attıkça daha hızlı daha sert diyordu. Ben nasıl dercesine hocaya bakışlar atıyor, umutsuzlukla kollarım ile aramdaki mesafeyi düşünüyordum. Hoca antremanı bitirmek için minderleri kapın dediğinde beş on dakika yer egzersizleri yapacaz sonrada gideceğimizi düşünüp mutlu olmuştum. Hocanın kendisi bile sizi çok yordum biraz minderde çalışalım ve gidin demişti. Fakat hiç bir şey gene göründüğü gibi ilerlemedi. Zira minderde ne kadar yapılması zor, adamın annesinden emdiğini burnundan getiren hareket varsa hepsini yapmak durumunda kaldık. Her hareketten sonra bu lütfen son olsun diyordum lakin bir türlü son hareket gelmiyordu. O gün nasıl oldu da antreman bitti ve eve ulaştık hiç birimiz anlamadık.

Fakat İbrahim hocaya rağmen pes etmedik. Halen antremanlara gitmeye devam ediyoruz (benim dördüncü antreman oldu bugün). Dayanabildiğim kadar devam edip, bundan sonra meselelere yaklaşırken hoşgörü odaklı çözümler yerine fiziksel çözümler arayacağım, sol ile süründürüp sağ ile öldüreceğim (tabii İbrahim hocanın ellerinde ölmezsem).