Bir Metalcinin Yolculuğu - 2

Sonisphere'den sonra zaman hızlıca akıp geçmiş, sıra Unirock'a gelmişti. Belki biraz bedava bilet bulmanın şımarıklığından ve birazda Cuma akşamı için daha iyi planlarım olduğundan cuma akşamını pas geçtim.

Aslında bir Behemoth, bir Belphegor görmeyi cidden isterdim. Şahsen Cannibal Corpse'a bir sempatim olmasa da Cannibal Corpse seyreden insanlara duyduğum sempatiden orada olmayı isteyebilirdim. Ama ne olursa olsun saat beş - altı sularında sahne alan bir Belphegor'u izlemek benim için pek mümkün değildi (çalışıyoruz arkadaşım!!!).

Cumartesi günü ise olayların dinamiği hiç de tahmin ettiğim gibi gelişmedi. Herşeyden önce cumartesi gününe mide bulantısı ve ishal ile başladım (bir çeşit rutin diyebilirim buna, uzun hikaye). Bu yüzden saat dörde kadar yataktan çıkamadım. Ben yataktan çıkıp konser alanına gelmeye hazırlanırken bizim çocuklar çoktan Necrophagist'i izlemiş ve konser alanını terk etmişlerdi. Şahsen bizim öküz metalciler ile Amorphis izlemek benim adıma bir işkence olacağı için gitmelerine memnundum ama yine de telefonda biz konserden çıkıyoruz dediklerinde kendilerine küfür etmekten kendimi alamadım.

Sonrada yavaş yavaş evden çıkıp taksi durağına doğru yürümeye başladım. Mide bulantısının yakama yapıştığı zamanlarda bir süre sonra midemin açlıktan mı yoksa sadece bulanıyor olduğu için mi bulandığını anlayamaz hale gelirim. Konser sırasında bu duruma maruz kalmamak için evden çıkarken bir iki parça birşeyler yemiştim. Tam evin yakınındaki taksi durağına on metre kala bu biraz önce yediğim arkadaşlar dışarı çıkmaya karar verdiler. Ne oluyor lan dememle birlikte oracığa kusuverdim çok affedersiniz ve bu sayede bu yaşıma kadar yapmadığım güpe gündüz sokak ortasına kusma eylemini yapmış bulundum. Fakat henüz toplum buna hazır değildi. Zira tüm mahalle ve taksi durağı ayıplayan gözler ile beni izliyorlardı. Bir an durup mahalleye verdiğim zarar için özür dilemek, sarhoş ve pis bir metalci değilim sadece hastayım demek istedim. Lakin diyemedim. Bir iki arabanın yanına daha kusup eve döndüm. Özellikle bir arabanın yanına kusarken sabırla kusmamın bitmesini bekleyen ve sonrada arabasına binip olay yerinden uzaklaşan beyefendiye teşekkürlerimi iletmek istiyorum (ben kusarken sözlü ikazda bulunmadığı için).

Eve gelir gelmez önce elimi yüzümü sonra da ayakkabılarımı yıkadım, zira kusma deneyimim kontrolsüz ve çoşkuluydu. Sonra Amorphis aşkı ile evden çıktım, tam ters yolu takip ettim ve yoldan geçen bir taksiye atladım (durağa gidecek yüzüm yoktu malesef).

Konser alanına geldiğim zaman son bir kez durum kontrolü yaptım. Metalci arkadaşların yanında kusmam çok abes olmazdı, muhtemelen onlar da içtiğim için kustuğumu düşünürlerdi ama ayıplamazlardı. Fakat üstlerine kusarsam işin rengi değişebilirdi, o sebepten içeri girmeden önce durdum düşündüm. Sonra da tamam dedim ve içeri girdim.

Ben içeri girdiğim sırada Dark Funeral sahnedeydi ve ben front house'un orada aklımda milyonlarca soru işaretiyle sahneye bakıyordum. Black Metalciler arasında bir black metalci olarak büyüdüğüm için grubun sahnesini ve performansını merak ediyordum. Fakat bir yandan Ezgi'nin ne zaman konser alanına geleceği, ilerleyen saatlerde tekrar kusma ihtimalimin ne olduğu ve grubun güpe gündüz makyajlı hali ile ne kadar komik olduğunu düşünüyor olmak konsere adapte olmamı zorluyordu. Neyse ki tam o sıra Electrocute gitar vokali, Vengeful Ghoul vokalisti, gönül ve sevda admı Kasap Emre ve Vengeful Ghoul gitaristi, iyilik perisi Senem karşıma çıktılar. Sayelerinde hem Ezgi tek başıma beklemekten kurtuldum hem de mide bulantımı unuttum. Güle oynaya izledik Dark Funeral'ı.

Dark Funeral'a gelirsek. Herşeyden önce bir black metal grubum olsa ve müzikal içeriğim ve yaşayış şeklim corpse paint kaldıracak gibi olsa (burada kastım leş gibi bir insan olmak, mezarlıklarda uyumak, bakire kız kanı içerek yaşamak falan) bende sahnede makyaj yapabilirdim ama bunu ya kapalı mekan konserlerinde ya da gece sahne aldığım konserlerde yapardım. Çünkü ne kadar imajını müziğine yedirebilmiş ve bununla komik durmayan bir grup dahi olsan Küçük Çiftlik Park'ta gündüz vakti sahne aldığında komik görünmemen çok zor. Elbette ki mühim olan müziktir. Ama en az müzikleri kadar imajlarıyla da önce çıkan grupların ilk olarak imajlarıyla eleştirilmesi bence çok doğal.

Satanist topluluğun performansları ise ses sisteminin kötülüğe rağmen bence gayet tatmin ediciydi. Özellikle davul performansı analar ne davulcular doğuruyor dedirtecek cinstendi. Ses sisteminin kötülüğü ise zaten bir Unirock festivali için olmazsa olmaz birşeydir. Hiç şaşırmadım diyebilirim.

Şurada konuya açıklık getirsek iyi olur. Dark Funeral sahneden indikten sonra benim için şakalar espriler ile geçen bir Amorphis'i bekleme süreci başladı ve sahne alan Evergrey ve Gravedigger'ı uzaktan yarım yamalak dinledim hatta dinlemedim. Evergrey sahnedeyken bir ara gerçekten dinlemeyi denedim ama olmayınca olmuyor.

Sonra zaman geçti ve sıra Amorphis'e geldi. Amorphis 1998 yılından beri hayatımda olup, 2004 yılından beri eskisine nazaran daha çok sevdiğim bir topluluk. Bildiğim kadarı ile en son 2003 (ya da bilemedin 2001) yılında bu topraklarda ağırladığımız grubu uzun zamandır bekliyordum. Sahne almalarına az bir vakit kala gayet heyecanlanmıştım. Ayrıca bizim öküz metalciler yerine konseri Ozi, Fatoş ve Ezgi ile seyredecek olduğum için çok mutluydum.

Topluluk konsere son albümün klip çekilen ve bence en iyi şarkısı olan Silver Bride ile başladı. Ve ses sistemi yüzünden keyfim bir kere daha kaçtı. Ama buna rağmen şarkıya odaklanmaya çalıştım. Vokal klavye ve davul eşliğinde bir Silver Bride dinledikten sonra ses biraz toparlandı ama konser boyunca hem ben, hem diğer izleyiciler hem de sayın Esa ve sayın Tomi (gitarist olan Tomi) gitarın sesi konusunda sıkıntılar yaşadık. Tahmin ettiğimiz gibi son üç albüm ağırlıklı çaldılar. Çok sevdiğim Silent Waters, Towards And Against, Sampo, From The Heaven Of My Hearth çaldıkları şarkıların bir kısmıydı. Özellikle Smoke çaldığı sırada çok mutlu olduğumu söyleyebilirim. Ayrıca en çok sevdiğim Tales From The Thousand Lakes şarkısı olan The Castaway çaldıkları için gruba teşekkürlerimi iletiyorum. Doğru düzgün Elegy dinlemişliğim olmadığı için Elegy'den şarkılar çaldıkları sırada seyircinin yaşadığı çoşkuya uzaktan eşlik ettim. Her halde konserden en çok keyif aldığım an ise House of Sleep'i çaldıkları zamandı. İşin üzücü kısmı şu ki hiç kimse şarkıya eşlik etmedi (ben ettim!!!). Sayin Tomi (vokalist olan) beyhude uzattı enteresan mikrofonunu seyirciye doğru.

Konserde en şaşırdığım an ise Alone'u çaldıkları andı. Tomi'nin sesinden Alone dinlemek güzeldi (ama yine de içimden bu şarkıyı bir kere de Pasi'den dinlemek lazım dedim). Hatta bir an Tuonela'dan bir şeylerde çalıp beni ergenliğime geri götürürler mi diye merak ettim. Bir adet The Way fena olmazdı ama çalmadılar, yapacak bir şey yok : P. Konseri Black Winter Day ile bitiren topluluk sahneden boynu bükük ayrıldı diyebilirim. Sayın Tomi'nin sahne yanına gidip vakti sorduğu anlarda inanın benim de gözlerim doldu. Sonra da bastılar gittiler. Bis falan olmadı ki bence bis denilen olayın artık hiç bir samimiyeti yok. Ki seyircide oldukça kötüydü. Yani belki de gruptu seyirciyi gaza getirmesi gereken ve grubunda bunun için aşırı bir caba harcadığını düşünmüyorum ama grup ne yaparsa yapsın dinlediği topluluğun şarkılarını tanımayan bir seyirci kitlesini gaza getirmek zor olsa gerek (eğer ki Korpiklaani değilseniz : ) ). Ki sanırım geçtiğimiz on yıl boyunca hiç bir metal dinleyicisi doğru düzgün albüm almamış, doğru düzgün şarkı dinlememiş. Metallica konserinde bile çevremdeki insanlar Death Magnetic'ten şarkılara yabancılık çekiyorlardı. Kınıyorum Türk dinleyicileri.

Pazar gününe gelince. Öhüm. Pazar günüde konsere katılmadım. Zira ilgimi çeken hiç bir grup yoktu ve yine daha iyi bir Pazar günü planım var gibiydi (sonradan fark ettim çok yanılıyormuşum). Duyduğuma göre Korpiklaani ve Nevermore dinleyenleri mest etmiş. Göremedik nasip değilmiş diyoruz ve bir sonraki konserde görüşmek üzere diyerek bir yazıya daha son noktayı koyuyoruz.

NOT: Bugün Zeytinli Rock Festivali'ne Paradise Lost'tunda geldiğini öğrendim. O halde oradayız efendim.

Hiç yorum yok: