Norveç'teki Abim Ya da Odin İçin Gözyaşları

Sene 2001. Öss'e yeni girmişim. Hayatımda daha önceden hiç tatmadığım bir stres seviyesindeyim. Öss yüzünden üzgün ve hayal kırıklığına uğramış hissediyorum. Tüm kalbimle İstanbul isterken Hacettepeye gidiyorum. Ama asıl mutsuzluğum kalbim kırık bitmiş bir ilişki için yas tutuyorum. Tüm bu karmaşık ruh halleri ile mücadele ederken fedakar ailem beni tatile göndermeye karar veriyor.

Sıra arkadaşım Cihan ile tatile gidiyoruz. Fethiye'ye gitmiştik yanlış hatırlamıyorsam. Kaldığımız pansiyonda kötü bir aile pansiyonu idi. Hatırlıyorum Cihan'ın tek derdi yaz çapkınlığı yapmaktı. Aslına bakarsanız her ne kadar tatile giderken bile belki de orada "onunla" karşılaşırız ruh halinde olsam da bende çapkınlık ile şansımı denemek istiyordum.

Şimdi burada ayrıca değinmem gereken bir konu var. Hayatım boyunca çok enteresan denyoluklara şahit olmuşumdur. Kendi adıma da çok iddialı denyoluklar yapmışımdır. Ama aslına bakarsanız bu hikayedeki denyoluğum (ve muhteşem performansım) tamamen koşulların sonucuydu. Mesela gittiğimiz yerde topu topu bir kaç tane gece kulübü vardı. Bir tanesine ilk gidişimizde iki tane önemsiz Türk ergeni olarak pek de iyi ağırlanmamıştık. Barmen ve garsonların her turiste inanılmaz sıcak ve ilgili yaklaşımını görüp bize karşı takındıkları için biranızı gidin tavırları çok rahatsız ediciydi. Biz de o gün bir hinlik yapmaya karar verdik.

Dışardan bakınca Avrupalı sanılacak bir tipim var. Bir keresinde daha bacak kadar çocukken gittiğimiz bir Marmaris tatilinde ablam ile restoranların olduğu bir sokakta yürüyorduk. Bir garson bize (turist olduğumuzu düşünüp) Türkçe olarak Restoranımıza gelip kazık yemenın o muhteşem hissini yaşamak istemezmisiniz demişti. Ablam ve ben gülmeye başlayınca adam çok utanmıştı.

Buna benzer anılarımın verdiği güven ile Cihan'a turist gibi davranalım adam gibi muamele görelim demiştim. Cihan tamam demişti. Ben hemen norveçli olmuştum (şaşırdınız mı). Hatta ismim olarak da Saffah diyordum insanlara (buna eminim şaşırmışsınızdır). Cihanın ise tatar olduğu için kırım Türkü olmaktan başka çaresi yoktu. Kimliklerimizin yanı sıra kendimize çok güzel bir arka planda hazırlamıştık. Ben mesela altı yıldır Norveçte yaşamıyordum. Son üç yıldır Türkiye de olduğum için Türkçe konuşabiliyordum (kendimce bir yabancı aksanı bile tutturmuştum) ve ondan önceki üç yıldır da İngiltere de olduğum için ana dilimi neredeyse unutmuştum (bak bu hiç de gerçekçi değildi aslında). Ama bir şekilde insanlar buna ya inanıyor ya da inanmamak için bir sebep görmüyordu.

Bu sahte kimliklerimiz ile insanlar ile dost olmaya bile başlamıştık. Bir otelin barındaki artist barmen ve onun çevresindekiler ile kanka olmuştuk. Ne anlatsak dinliyorlardı. Ve sık sık çok iyi Türkçe konuştuğumuz için bizi takdir ediyorlardı.

Tabii bazı zor durumlar ile karşılaştığımızda oluyordu. Kalabalık bir grup olarak oturduğumuz bir mekanda duvarda asılı bayrakları gösterip Norveç bayrağı hangisi diye sorulduğunda çok zor anlar yaşamıştım. Ama burada yok dediğimde hiç kimse beni bozma ihtiyacı duymamamıştı. Sanırım onlar da bilmiyordu Norveç bayrağını.

İnsanın kendisine hayali bir kimlik oluşturması inanılmaz ilginç bir deneyim. Internet üzerinden olmadığın bir adam gibi davranmaktan çok daha farklı bir tecrübeydi yaşadığımız. Ne olmak istiyorsam oluyordum. Mesela bir akşam bir kulüpte insanlar kendilerini boyayarak eğlenmek gibi birşey yapmışlar (nasıl bir eğlence anlayışı bilemiyorum). Biz oraya o etkinlik bittikten sonra gitmiştik. Mekanın tuvaletine girdiğimde suratındaki boyayı silen metalci bir çocuk görmüştüm. Eleman kafasına ters haç çizmişti. Çocuğa İngilizce bunun anlamını biliyormusun diye sordum. Eleman evet dediğinde I am from Norwey demem yetmişti. Tüm arkadaşlarını çağırmıştı ve black metal muhabbeti yapmıştık.

"Abi Shagratı tanıyormusun? Tanımazmıyım. Abi Hellhammer ile muhabbetin varmı? Olmaz mı en sevdiğim abimdir" Şeklinde diyaloglar ile çocuklara hayatımın artistliğini yapmıştım. Ama asıl artistliği Norveç kimliğim ile tanıştığım Türk kızına yapmıştım.

Yabancı olmanın getirdiği rahatlık ile değişik arkadaş gruplarına çok rahat girebiliyorduk. Türkçe konuşabilen bir yabancıya daha da sempatik yaklaşıyorlardı. Böyle gruplardan bir tanesinde bir kızla flört etmeye başlamıştım. Ama aslına kalbim kırık ve mutsuz olduğum için kızın elini bile tutmamıştım (yoksa tutamamışmıyıdım?). Tabi buna rağmen biz oradan ayrılırken hüzünlü bir ayrılık olmuştu. Zira o kız ile birşeyler paylaşmıştık. Ki sanırım bu hayatımda yaptığım en denyo şeylerden bir tanesiydi (ama harbiden iyi bir performanstı).

Bir gece birlikte sahile inmiştik. Muhabbet ediyorduk. Tabi geveze bir herif olduğum için ve yeni kimliğimin bana kafama göre ne istersem anlatma şansı tanıdığı için türlü türlü hikayeler anlatıyordum. En muhteşem hikayem ise neden Norveç'ten ayrıldığım ile ilgili olandı. Sözüm ona benim için çok değerli olan bir abim vardı. Bana her koşulda örnek olan ve bana inanılmaz değer veren. Lakin abim Odin'e ve sadece Odin'e inanıyordu. Odin'in topraklarına kilise dikmek ise en büyük günahtı. Benim abim bundan altı yıl önce bir kilise yakmıştı ve şimdi hapisteydi. Ailem beni bu yüzden (ondan çok etkilendiğim için) önce İngiltere'ye ardından da Türkiye'ye sürgüne göndermişti. Abimin etki alanından uzaklaşmam onlar için çok önemliydi.

Kız ilgi ile dinliyordu. Ama benim bunları anlatırken hafif hafif ağlamam ile kız çok daha ilgilenir olmuştu. Ben ise içimden kendi kendime yuh diyor, denyoluğuma şaşırıyor ama gizliden gizliye oyunculuk kabiliyetime vay be diyordum.

3 yorum:

Blastphemer dedi ki...

zevkle okudum. ahah

Mustafa Dumlupınar dedi ki...

emrah mesleğinden sıkılırsan emin ol ki oyunculuğu denyebilirsin... hatta bence hemen denemelisin. konuyla ilgili eyleme danış derim.
bu arada ben de uzun süredir bu derece zevk alarak herhangi bi şey okumamıştım.

bukalemun dedi ki...

Ahahaha, Norvecli bir Turk'un Polonya maceralari da olsa da dinlesek. :)