Benim İçin Kutlama Yok*

Paradise Lost'tan No Celebration çalıyor. 2009'u düşünüyorum. Birşeyler yazmak gerekiyor 2009 hakkında. Burasını ağlama duvarı olarak kullanmak istemediğim için ayağımı denk almam gerekiyor. Bazı alışkanlıklardan kurtulmak zaman alıyor.

2009 kesinlikle çok zor bir yıldı benim için. Yıllar süren öğrenci hayatından sonra belirsiz bir iş hayatına girdiğim, sürekli birşeylerin olması için beklediğim ve beklerken hayatımda hiç olmadığım kadar ömrümü çöpe atıyor hissettiğim bir yıldı. Param yoktu, yapacak bir şeyim yoktu, umudum vardı ama takatim yoktu.

Sürekli birşeyleri beklemek durumundaydım. Mezuniyet için hocaların kararını, staj defterimin onayını, yüksek lisans için İngilizce yeterlilik sınavının sonucunu bekliyordum ve bu beklemeyi sona erdirecek hiç bir şey yapamıyordum. Çok ciddi ihtiyaçlarım vardı. Mesela iş hayatımın devamı için çalıştığım şirketin batıp batmayacağını, lanetleri ile üzerime üzerime gelen evden çıkabilmek için önümü görüp göremeyeceği bilmem gerekiyordu. Belki de yıllarca olmasından kaçtığım şeyleri teker teker kendi ellerim ile yapmak zorunda kalacaktım. Eve geri dönecek, babamın işini üzerime alacak, saçımı kestirecek, askere gidecek ve ne olmam bekleniyorsa o olmak zorunda kalacaktım. Ne olduğumun ve ne olmam gerektiğinin bir önemi daha fazla kalmayacaktı. Hiç bir şeyin garantisi yoktu ama şunun garantisi vardı, bir hiç için kimse İstanbul'da yaşamaya devam etmem için bana sponsor olmazdı.

Sürekli oradan basıp gitmeyi istememe rağmen bir türlü ayrılamadığım evim benim için çok ciddi bir sorundu. Hani mekanı mimari olarak beğenip beğenmemeyi geç o kadar çok manevi rahatsızlık birikmişti ki o evde. Bir de en sonunda tekrar o küçük odaya sıkışmak zorunda kalmak, geride bıraktığım hayatımın izdüşümlerine maruz kalmak, evimin bir otele dönüşmesi, mecburiyet, ihtiyaç ve tercih edilmemeye dair karışık konu başlıkları ile birlikte artık beni tamamen boğmaya başlamıştı. Ve oradan çıkmanın yolunu cidden bulamıyordum. 2009'a dair bildiğim en kötü şey o ev ise en iyi şeyde o evi tüm lanetleri ile beraber geride bırakmam. Bazı şeylerin izi kaldı, bazılarının kabuğu daha yeni kuruyor ama orası bundan sonra bana zarar veremeyecek.

İş hayatı ise tamamen yeni bir macera oldu benim için. Kendimi şanslı hissettiğim bir çok şey var bu konuda, elbette şansız hissettiklerim de. En önemlisi sanırım, saçma salak bir kurumsal disiplin anlayışı ile sabahları işe girerken Adımız ile İstiklal marşını söylemiyor oluşumuz. Kimsenin ne saçıma ne de giysilerime karışmadığı bir yerde çalışıyor olmak benim için gerçekten mutluluk verici. Diğer taraftan katlanmak zorunda olduğumuz sıkıntıların sadece benim katlanmam gereken bir sıkıntı olmaması da benim için anlamlı birşeydi. Zor geçiyordu bazı şeyler ama kendimi kandırılmış, kullanılmış ya da aldatılmış hissetmiyordum. Bunlar güzeldi. Ve şimdi de yavaş yavaş bazı şeyler yoluna girmeye başladı, hiç birşey istediğim hızda gitmiyor ama öyle yada böyle işler yoluna giriyor. Ama yarın ne olacağını bilememe ve hep en kötüyü bekleme cidden çok yorucuydu.

Tabii sürekli birşeyleri beklerken bir süre sonra da ne olduğunu anlamadan beklediğin şeyler başına gelmeye başlıyor. Sorunlu bir yüksek lisans başvurusundan sonra, sınavı geçebilecekmiyim? Bölüme kabul edilecekmiyim tarzı soruların cevapları ile boğuşmaya hazırlanırken birden bire derslere girmeye başladım. Hani okulu kazandın, dersler başlayıncaya kadar (atıyorum bir hafta) bunun mutluluğu ile otur bilgisayar oyna, sarhoş ol, ne biliyim koş bayırlara denmesini istiyor insan. Kazandın bu senin hakkın. Kimse bir bok demese bile bir hafta bu işi halletmiş olmanın huzurunu istiyorsun. Leş gibi bir ruh ile, inanılmaz yorgun, güçsüz ve korka korka gittim ilk derse. En son ne zaman tatile çıktım lan ben!.

Sonra bir de işten sonra derse gitme sıkıntısı başladı. İkinci öğretimde okuyor olmak, iş yerinden çıkınca yürüyerek derse gidiyor olmak, patronun işimin okuluma zarar vermesine izin vermiyor olması çok büyük avantajlardı. Bunlarda 2009 için şanslı olduğum şeylerdi ama ne olursa olsun, bütün gün ofiste kebap yapıyor olsan bile saat yedide derse gitmek çok sıkıcı birşey. Sıkıcılığını boş ver, o derste oturup dersi dinleyebilecek enerjiyi kendinde bulmak çok zor. Yıllar sonra vitamin kullanmaya başladım. Eğer o da işe yaramasaydı extasy içip öyle gidecektim derse (hoca b-search treelerden bahsederken ben arkada ağzımda bir düdük, öttüre öttüre kopuyorum falan).

2009 zordu, gerçekten çok zordu. Bilmediğim bir hayata başlarken diğer taraftan bildiğin bir hayata veda etmek zordu, bunu istiyor olmama rağmen zordu. Tüm bunlarla birlikte hayallerime ve hislerime sahip çıkmak, onların arkasında durmak daha da zordu. Sonra kendim ile barışmak (hadi barışmaya diyelim) ve artık kendime zarar vermemeye çalışmak zordu (hala da zor). Ya da tüm bunların kaynağı olan bakış açısını, düşünce tipini değiştirmeye çalışmak zordu. Daha önceden yüzmediğim bir denizdi bu, bildiğim bir denizde boğulmak üzereyken geçtim oraya. 2009 zordu ama dersler ile doluydu, gene geriye pişmanlıklardan ziyade zorlu ama öyle ya da böyle iyi biten hikayeler kaldığı için memnunum.

Ve müzik, 2009 da en çok ne dinledim diye sorduğumda last.fm oturdu anlattı uzun uzun. Önce şöyle dedi; 2009'da en çok dinlediğin 20 grup

1 Tiamat 3,813
2 The Cure 3,711
3 Sentenced 3,448
4 Paradise Lost 3,012
5 Moonspell 2,895
6 Queen 2,662
7 Nick Cave and the Bad Seeds 2,507
8 Metallica 2,271
9 Red Hot Chili Peppers 2,146
10 Tori Amos 1,946
11 Katatonia 1,812
12 Poisonblack 1,804
13 The Black League 1,794
14 Travis 1,784
15 Type O Negative 1,737
16 Marduk 1,652
17 Dimmu Borgir 1,601 (Nasıl ya bir yanlışlık olmasın?)
18 God Is an Astronaut 1,584
19 Amorphis 1,492
20 Dark Tranquillity 1,325

Sonrada dedi ki; 2009'da en çok dinlediğin 20 şarkı

1 Sentenced – Noose 123
2 The Cure – Fascination Street 109
3 Sentenced – For the Love I Bear 107
4 code – Smother The Crones 103
5 Tiamat – Vote for Love 102
6 Poisonblack – Left Behind 97
7 The Cure – Lullaby 95
8 Poisonblack – Bear The Cross 94
9 Queen – You Don't Fool Me 93
9 God Is an Astronaut – Forever Lost (Reprise) 93
11 Lacrimosa – Der Morgen danach 92
12 Lake of Tears – Last Purple Sky 91
12 Metallica – Disposable Heroes 91
14 Nick Cave and the Bad Seeds – Hold on to Yourself 90
14 Renaud Garcia-Fons – Alto Pais 90
14 code –Brass Dogs 90
14 Tiamat – To Have and Have Not 90
14 Tori Amos – Strange 90
19 Tiamat – Love Is as Good as Soma 89
20 Nick Cave and the Bad Seeds – Jesus of the Moon 87

Sonra tabii dayanamadım sordum, nerede Paradise Lost ile Katatonia'nın son albümleri, deli gibi dinlemedik mi kendilerini dedim, o da bana son üç ayı gösteri

1 Katatonia – Forsaker 72
2 Sentenced – For the Love I Bear 69
3 Sentenced – Noose 62
4 Katatonia – Onward Into Battle 52
5 Paradise Lost – Faith Divides Us - Death Unites Us 51
6 Katatonia – The Longest Year 47
6 Paradise Lost – I Remain 47
6 Paradise Lost – I Am Nothing 47
9 Paradise Lost – As Horizons End 45
10 Katatonia – Liberation 42
11 Iced Earth – I Died for You 41
12 Paradise Lost – Mouth 40
12 Paradise Lost – First Light 40
12 Enter the Hunt – GO 40 (!!! çok güzel çooook)
15 Katatonia – Idle Blood 38
16 Paradise Lost – Living With Scars 37
17 Katatonia – The Promise of Deceit 34
18 Paradise Lost – The Rise Of Denial 33
19 Katatonia – Departer 31
20 Katatonia – Nephilim 30

*


NOT: Herkese mutlu yıllar, herşey gönlünüzce olsun :)

Hiç yorum yok: