Partiboy Gürültücü Komşulara Karşı

Herşey bir kaç hafta önce, bir pazar sabahı duyduğum dans müziği ile uykumdan uyanmam ile başladı. Genelde cumartesi geceleri içebildiğim kadar içmeye gayret gösteren birisi olduğum için pazar sabahları (özellikle de saat 9 sularında) uykum konusunda hassas davranabiliyorum. O sebeple bir zombi gibi yataktan çıkıp müziğin kaynağını aramaya başladım. Kulaklarım doğru cevabın üst kattan geldiğini söylüyordu. Bir gözüm açık bir gözüm kapalı halde (saçım başımdan haberim dahi yok) yukarı çıktım ve zili çaldım. Zili çalmam ile müziğin sesi kesildi, bir iki saniyelik bir beklemenin ardından kapı açıldı. Üst katımıza yeni taşınan bayan şaşkın ve meraklı bakışları ile bana bakıyordu. İlk önce merhaba dedim, ben sizin alt kat komşunuzum ve ismim Emrah (bu arada elimi uzattım ve hızlıca bir tanışma yaptık) diyerek konuya giriş yaptım. Ardından sizce de müziğin sesi bir pazar sabahı için fazla açık değil mi diye sordum. İyi niyetli komşum gözümdeki uykusuzluktan ve çapaklardan derdimi anladı ve huzur içinde uyumama izin verdi.

Aynı gün akşama doğru yeni komşumuz kapımızı çaldı. Uykumu almış olduğum için gayet güzel ve anlaşılır bir tanışma yapabildik bu sefer. Sonra aradan bir süre daha geçti ve geçtiğimiz perşembe günü kendisi bizi geçtiğimiz cuma evinde verdiği partiye davet etti.

Hayatımda birilerinin evine içmeye, yemek yemeye, sosyalleşmeye ya da her hangi bir şey yapmaya binlerce kez gitmiş olmama karşın halen öğrenci geleneğinde yaşayan bir insan olduğum için ve tek bildiğim parti komünist parti (ehi) olduğundan kendi evimde olsun başkasının evinde olsun, şimdiye kadar hiç bir etkinliğe parti adı vermemiştik. Yabancıydım bu kavrama. Onun dışında komşumuz olan hanfendi bizden büyük bir bayandı, yani kendi yaş grubuma yakın olmayan insanlar ile kaynaşmak zorunda kalacaktık ve üst kat komşum da dahil olmak üzere hiç kimseyi tanımıyor olacaktık. Asosyal olmasam da yeni insanlar ile tanışma konusunda dünyanın en hevesli insanı olmadığımda ortadaydı. Lakin diğer taraftan komşu komşunun külüne muhtaçtı gitmezsek ayıp olurdu.

Aldık bir şişe votkamızı (eli boş gitmek olmazdı) ve çıktık bir üst kata. Ve başından sonuna kadar irili ufaklı dumurlardan ibaret olan gecem böylelikle başladı. İlk dumur evin güzelliği karşısındaydı. Kendi evimi çoğu zaman sıradan bir öğrenci evine nazaran daha derli toplu ve hatta öğrenci evi klasmanının dışında görürdüm. Meğersem hala öğrenci evinde yaşıyormuşuz. İkinci dumur ise partinin yaş ortalamasını yaklaşık olarak beş yaş aşağı çekmemizdi (bunu bekliyordum ama bu kadarını beklemiyordum). Arada sırada bizler orta yaş krizini 25 yaşında yaşayan bir nesiliz derdim, artık o konuyu tamamen kapattım, gayet genciz dünya onu değiştirmemiz için bizi bekliyor.

Ama o parti gecesini alnımın akı ile bitirmem gerekiyordu dünyayı değiştirmeden önce. Elbetteki sıkıldığım anda basıp gidebilir, o insanların hiçbirini hayatımın sonuna kadar görmeyip bu konuyu aklıma bile getirmeyebilirdim. Fakat hiç tanımadığım, hepsi benden yaşça büyük ve yarısı yabancı uyruklu kişiler ile dolu bir partide sosyalleşmeyi başarıp başaramayacağımı ciddi anlamda çok merak ediyordum. İlk başlarda zorlandığımı da itiraf etmeliyim. Tanıdığım bir çok insana nazaran birileri ile konuşurken taktikler ile hareket eden birisi olmak yerine ne hissediyorsam onu yapan birisi olduğum için ve o sırada kendimi çok rahat hissetmediğim için başlangıçta bırakın ne konuşacağımı nerede dikilmem gerektiğini bile bilemedim (hayatında ilk kez rock bara giden taşralı bir ergen gibiydim). Bu sırada sürekli insanların demek o sabah kapıyı çalan sendin, biz 45 yaşında bir devlet memuru bekliyorduk türünde esprilerine maruz kalıyordum ve tüm bayanlar yaşlarını tahmin etmem için üstüme geliyordu. Alkan yabancı misafirler ile sohbetini koyulaştırırken bende hemen yanımda duran uzun saçlı adamla sohbet etmeye başlamıştım. Fakat o sırada bilmediğim şey uzun saçlı bayın bir davetli olmadığı, aslında onun bir çeşit garson olduğuydu. Ki bu da o geceye dair yaşadığım en enteresan durumlardan bir tanesidir.

Artık benim gitme vaktim yavaş yavaş geliyor derken Alkan ve onun o sırada muhabbet etiği alman arkadaş Daniella ile muhabbet etmeye başladım. Bir süre sonra Alkan'ın partiden ayrılması gerekiyordu ve bende onunla birlikte partiden ayrılmadıysam sebebi Daniella'dır. Sağolsun öğrendiği Türkçe deyimler ile gecemizin süper geçmesini sağladı (az kaşardan tost, çok kaşardan dost olmaz deyimini sayesinde öğrendim). Bir iki tane de biz öğretelim dedik, tam ne kadar sallarsan salla diyordum ki bunu İngilizce olarak açıklayamayacağımı fark ettim ve sustum, dediğim şeyi fark edip gülen tek kişi emekçi arkadaşımızdı. Daha sonra onun yerine zıvanadan çıkmak terimini öğrettim. Anlamını sorduğunda şöyle bir Alkan'a baktım (kendisi eski bir Destruction hayranıdır) ve All hell breaks loose dedim. Sonrasında da gece espriler şakalar ile devam etti. Gerçekten. Bir birimize fıkralar falan anlattık. Ve böylelikle bu enteresan gecenin sonuna geldik.

Gece eve dönerken (bir kat aşağı, ehi) bu zor görevi de türlü türlü espriler ve şakalar ile atlatmış olduğum için kendimi şanslı hissediyordum. Birde evin içinde her hangi bir şekilde dans havasına girilmemiş olduğu için de şanslıydım. Kısmen hayatımda tercih ettiğim asosyal tavırlarımın başka çarem olmadığından olmadığını gördüğüm içinde şanslıydım. İstesem her partiye giderim ulan diyerek yatağa girdim ve uyudum. Sabah üst kata gelen temizlikçi kadının gürültüsüne uyandım ama bu sefer bir şey yapamadım (dans müziği çalsaydı yapardım).

Hiç yorum yok: